Teknolojinin hüküm sürdüğü kişisel blog

Twitter mı haklı Facebook mu? Siyasilerin “siber dokunulmazlıkları” olmalı mı?

*Bu yazı ilk olarak Nüve.biz‘de yayınlanmıştır.

Aslında bu yazıyı yazmakta çok geç kaldım fakat Amerika Birleşik Devletleri’nde son on gündür öyle şeyler yaşanıyor ki bu konu biraz gölgede kaldı. Fakat olayın gerçekleştiği ilk gün, henüz tartışmalar da yeni yeni filizlenirken kendi Twitter hesabımdan konu hakkında bir tweet atmıştım o yüzden içim bir nebze rahat.[1] Daha sonra Birleşik Devletlerde başlayan isyan hareketleri ve Trump’ın bu konuda yapıp ettikleri ile konu bir anda gündemden düştü ama bence çok önemli ve ileride de hem dünyada hem ülkemizde sık sık konuşacağımız bir konu olduğunu düşündüğüm için bu konuyu yazmak ve biraz şeytanın avukatlığını yapmak istedim. (İşbu “şeytan”, hem mecazi hem gerçek anlamında kullanılmıştır!)

Girizgahtan sonra gündem hem dünyada hem ülkemizde sürekli değiştiği için bahsetmek istediğim olayı hatırlatmakta fayda görüyorum. 26 Mayıs’ta başkan Trump’ın Amerikan seçim sisteminin önemli bir parçası olan posta ile oy verme hakkında bir tweet attı. Twitter da bu tweeti “teyide muhtaç bilgi” de diyebileceğimiz; özellikle Covid-19 sürecinde dezenformasyon içeren tweetleri etiketlemek için kullanmaya başladıkları fact-check sistemi dahilinde “Get the Facts (Gerçeği ara)” ile etiketledi.[2] Ve şeytanı uyandırdılar! Hemen ardından Trump, Twitter’ı tamamen kapatmakla tehdit etti.[3] Kendisine yapılan işlemin “siyasal aktivistlik” olduğunu savunan Trump, 90’larda çıkarılan ve özetle internet sitelerinde kullanıcılar tarafından oluşturulan içeriklerin, sitenin sahibini bağlamayacağını söyleyen bir yasayı by-pass edecek bir kararnameye imza attı.[4] İş bununla da kalmadı, siyahi George Floyd’un polis tarafından cani bir şekilde boğularak öldürülmesinin ardından patlak veren olaylardan sonra Trump’ın “yağma başladığında ateş etme de başlar” ifadesinin geçtiği tweeti, Twitter şiddeti teşvik ettiği gerekçesiyle; ancak ekrana çıkan uyarıyı kabul etmeniz halinde görünebilir hale getirdi.[5]İşin siyasi yönünü ve manidar zamanlamasını yazının sonlarında kendi bakış açımdan yazmaya çalışacağım fakat burada asıl değinmek istediğim şey şu: Sosyal medya platformlarının görevi siyasilerin attığı tweetlerin/gönderilerin doğrulunu onaylayıp onaylamamak mıdır? Bu soruya hemen evet demek çok kolaycı ve konforlu fakat biraz geri çekilip düşünmekte fayda var.

Eşitler içinde siyasiler

Twitter’ın kendisini savunurken kullandığı ve bu kararı destekleyenlerin de savunduğu argüman şöyle: Kim olursa olsun, hassas bir konuda (hele de seçimler gibi kritik öneme sahip bir konuda) yanıltıcı içeriklerin paylaşılmasının diğer kullanıcıları yanlış yönlendireceği gerekçesiyle müdahale edilmesi gerekliliği… Facebook’un CEO’su Mark Zuckerberg ise olaya farklı açıdan bakarak şöyle diyor: “Politikacılar için gerçek kontrolleri (fact-check) yapmanın doğru olmayacağını düşünüyoruz. (Şirket) politikalarımız, ifade özgürlüğünü korumak konusunda daha güçlü olmalı.” diyor.[6]

Cambridge Analytica skandalıyla özellikle 2014 seçimlerinde seçmenleri yönlendirmekle suçlanan ve zaten büyük bir güven kaybı yaşayan Facebook’un CEO’su olarak Zuckerberg’in bu açıklamasının içeriği pek çokları için görmezden gelinerek “Facebook Trump’dan yana tavır aldı” şeklinde eleştirildi. Fakat aslında söylediği şey kanımca doğru. Açıklamaya çalışayım…

İnternet, doğduğu günden beri iki şey (en azından şimdilik) asla değişmedi: Birincisi herkesi ifade özgürlüğü konusunda eşitlemesi, ikincisi ise dezenformasyon. Ta 90’lardan beri internetin büyük bir bölümü safsatalar, yalanlar ve spekülatif bilgilerle dolu. Bunu önlemek için özellikle son 10 yıldır fact-check siteleri, araçları oluşturuldu. Türkiye’de de Teyit.org’un başı çektiği içerik doğrulama organizasyonları mevcut. Özellikle son 2-3 senedir sosyal medya şirketleri bu konuya daha fazla önem vermeye başladılar. Çeşitli filtre mekanizmalarıyla ve bahsettiğimiz bu organizasyonları da sürece dahil ederek bu türden içeriklerin görünürlüğünü azaltmaya çalışıyorlar. Fakat bu denetimi platformun kendisi seçilmiş siyasetçilerin açıklamalarına doğrudan yaptığında işin şekli biraz değişiyor…

Siyasetçilerin kürsü dokunulmazlığı meşruiyeti kadim bir konudur. Siyasiler, söylemleri yüzünden engellenemez, yargılanamazlar. Konu hakkında KHK ile üniversiteden atılmadan önce Ankara Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Murat Sevinç, kürsü dokunulmazlığını “yasama bağışıklığı” olarak da tanımlayarak şöyle açıklıyor: “… sonuçta yasama bağışıklıklarının tanındığı temsilcilerin sesi, ulusun sesi kabul edilmektedir; bu nedenle o sesin kısılması ya da kendini tehlikede hissetmesi sadece o kişilerin değil, tüm ulusun sorunu kabul edilir.”[7]

Artık sosyal medyanın da dünyanın en büyük kürsüsü olduğunu düşündüğümüzde, şirketlerin seçilmiş siyasilerin demeçlerini doğrudan etiketlemesi epey sorunlu bir uygulama haline geliyor. Ve belki dolaylı yoldan da olsa kürsü dokunulmazlığının ihlaline bağlanıyor. Konu tescilli bir yalancı olan Trump ve onun açıklamaları üzerinden değerlendirildiği için pek çoklarımız için Twitter’ın aldığı aksiyonun meşru olduğu çıkarımını çok çabucak yapılabiliyor. Fakat önünde sonunda özel şirket olan sosyal medya şirketlerinin, bugün Trump’a karşı uyguladıkları bu uygulamanın yarın kimlere ve nelere dokunacağını şimdiden düşünmek, tartışmak gerekiyor. Keza Twitter’ın bu tutumunu eleştiren ve Trump’ın yukarıda bahsettiğimiz son onayladığı sosyal medya şirketlerini daha sıkı denetmelenmesini içeren kararnamenin bir kısmını uygulamaktan sorumlu olacak Federal İletişim Komisyonu başkanı Ajit Pai, Twitter’da neden İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in İsrail’e karşı cihad çağrısı yaptığı son tweetlerinin şiddet kapsamında değerlendirilip işlem yapılmadığını sordu.[8

Zamanlama manidar

Bu sene Amerika Birleşik Devletlerinde (her ne kadar pandemi nedeniyle nasıl gerçekleşeceği tartışılsa da) Kasım ayında başkanlık seçimleri var ve Trump son zamanlarda çıkan anketlere göre tekrar seçilemeyecek durumda. Birleşik Devletlerin hiçbir zaman görmediği kadar büyük bir işsizlik dalgası ve sağlık sisteminin çökmesiyle birlikte insanlarda biriken tepkiler Trump’ı epey rahatsız ediyor. Bir çıkış yolu arayan Trump’a, Twitter’ın bu hamlesi tabii ki hayat öpücüğü gibi geldi. Zaten yıllardır süregelen “sosyal medyada cumhuriyetçilere ayrımcılık yapılıyor” mitini yeniden ateşledi. Yukarıda bahsettiğim tasarıyı oval ofiste imzalarken bir gazetecinin “Twitter hesabınızı kapatacak mısınız?” sorusuna verdiği yanıt şu oldu: “Bu ülkede daha adil bir basın olsaydı bunu seve seve yapardım ancak basın adaletsiz olduğu için ben sosyal medya üzerinden birçok insana ulaşıyorum.”[9]

Trump, Twitter’ı en başından beri en aktif olarak kullanan siyasetçilerin başında geliyor. Gerek kendi seçmenini harekete getirecek çıkışlar için, gerek uluslararası konularda kendi altında çalışanlarını dahi boşa çıkartmak pahasına her türlü açıklamayı Twitter üzerinden gerçekleştirdiğine şahit olduk. Dolayısıyla bu kadar fazla kullandığı platformun “kendisine attığı kazığı” eminim seçim meydanlarında sık sık mağduriyet aracı olarak kullanacaktır. Amerikan kültüründeki geniş ifade özgürlüğü düşüncesine yaslanarak prim yapacağı şimdiden belli.

İmam-cemaat denkleminde Türkiye

Aslında henüz bu tartışmalar ortada yokken Türkiye’de zaten var olan sosyal medyaya sansür uygulamalarını katlayacak bir torba yasa getirildi.[10] Belki gelen tepkiler üzerine, belki de Corona Virüs nedeniyle meclisin tatil edilmesi sebebiyle teklif şimdilik rafa kalktı ama önümüzdeki dönemde yeniden gelebileceğinin ayak sesleri duyuluyor. Mayısın ilk günü AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal partisince hazırlanan “Sosyal Medya Etik Kuralları”nı açıkladı ve ortaya bir anda yeşil toplular çıktı![11] Erdoğan’ın her fırsatta alerjisini kustuğu sosyal medyada istedikleri kadar organik bir şekilde aktif olamayan AKP, son bir aydır trollerini hiç olmadığı kadar örgütlü bir şekilde kullanmaya başladı.

AKP’nin her muhalif söylemi terör ve şiddet kılıfına soktuğu malum. Corona Virüs salgınının ilk haftalarında iktidarın uygulamalarını eleştiren sıradan bir TIR şoförüne yapılanlar bile sosyal medyadan ne kadar korktuklarının göstergesi.[12] Daha geçenlerde Özgür Özel ve Canan Kaftancıoğlu’nun sözlerini çarpıtarak nasıl olayı kriminalize ettiklerini gördük. Son yapılan anketlerde de iktidarın önümüzdeki seçimi kazanması giderek zorlaştığı görülüyor. Bu nedenle de muhalefeti giderek daha da “terörist” söylemin içine hapsetmeleri öngörülen bir şey. RTÜK eliyle zaten birkaç tane kalan muhalif televizyon kanallarına ceza yağdırmaları ve diğer kanalların zaten muhalif sesleri hiçbir şekilde göstermemeleri nedeniyle muhalefetin elinde kalan tek iletişim kanalı sosyal medya. Hal böyle olunca muhalif vatandaşların giderek sosyal medyaya yönelmesi ve geçen sene gördüğümüz gibi muhalefetin çok başarılı bir şekilde sosyal medyayı kullanması iktidarda büyük bir travma yarattı.

Eğer geri çektikleri yasa teklifinde öngördükleri gibi sosyal medya platformlarına Türkiye’de ofis açma şartını yasal bir zorunluluk haline getirirlerse yukarıdaki örnekleri de kendilerine referans göstererek muhalefetin resmi sosyal medya hesaplarına “şiddeti övdükleri” gerekçesiyle etiketleme veya görünürlüklerini düşürecek şekilde başka türlü uygulamaları şirketlere pek doğal bir şekilde dayatabilirler.

Dolayısıyla artık giderek devletleşen şirketlerin bu konuda hayata geçirdikleri uygulamaların önünü arkasını düşünmeden, zaten tepki duyduğumuz ve siyasi pozisyon olarak çok zıt düştüğümüz Trump’a uygulanan bu tip aksiyonları desteklemek pekte akıl kârı bir hareket olmayabilir. O yüzden sosyal medya şirketlerinin ne olursa olsun herkese tarafsız yaklaşmaları ve siyasilerin görüşlerini her ne olursa olsun engellememeleri çok önemli.

Bugün makul gerekçelerle yapılan ve masum görünen uygulamaların yarın kimlere uygulanacağı şirketlerdeki bir iki kişinin o anki kararına bakacak. O eşik bir kez aşıldığında arkasından nelerin gelebileceğini tahmin etmek epey endişe verici.


[1] https://twitter.com/utkusakallioglu/status/1265576473718673408/
[2] https://twitter.com/realDonaldTrump/status/1265255835124539392
[3] Trump issues executive order targeting Twitter, Facebook after his tweets are fact-checked
[4] Trump ‘Twitter kararnamesini’ imzaladı, ABD’de sosyal medya şirketleri daha sıkı denetlenecek
[5] https://twitter.com/realDonaldTrump/status/1266231100780744704
[6] Zuckerberg, Trump’ın Tweet Kontrolünün Doğru Olmadığını Söyledi
[7] 22. Yasama Dönemi’nin (2002-2007) Ardından, Yasama Bağışıklıkları Konusu – Dr. Murat Sevinç
[8] https://twitter.com/AjitPaiFCC/status/1266368492258816002
[9] Trump says he’d delete his Twitter account ‘in a heartbeat’
[10] Sosyal medyaya kuşatma
[11] #MilliHesaplarNerede? Yeşil noktanın perde arkası
[12] TIR şoförü Yılmaz: Söylediklerim bizim gerçeğimiz

Etiketler:

Paylaş:

Utku Sakallıoğlu, 1990 yılının bir Mayıs günü Giresun’da hayata geldi. Doğumu esnasında ilk dakikalarda beynine yeterli oksijen gitmemesi nedeniyle Beyin Felci olarak da bilinen Cerebral Palsy‘li olarak hayata tutunmuştur.  >>

Buralardayım
Kategoriler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir