Teknolojinin hüküm sürdüğü kişisel blog

Teknolojinin siyasete alet edilmesi: Öğrencilere tablet

Geçen seçimin en akılda kalan vaatlerinden biri “her öğrenciye bir tablet” idi. Kimin aklına geldi bilmiyorum… Teknik, sosyolojik veya pedagojik bir araştırma yapıldı mı onu da bilmiyorum. Ama Türkiye’de yaşayan bir vatandaş olarak çok güzel tahminlerim var 🙂 Aslında mantıken gayet güzel bir proje. Öğrencilerin en nefret ettiği şeylerden biri olan ağır sırt çantalarını ortadan kaldıracak.

Açıklamalara göre ikinci döneme (Şubat başına) ilk tabletler ilkokul 5 ve lise 1’lere (çok kaba bir hesapla yaklaşık 1.2 milyon adet) dağıtılacakmış. Mış’lı bir cümle kurdum çünkü hiç inandırıcı değil! Tabii birde projede her sınıfa projektör ve geniş internet alt yapısı verilmesi öngörülüyor. Okullara fiber kabloların döşenmeye başlandığı söyleniyor. Bu konu ayrıca bir yazı konusu onun için bu konuyu burada bırakıyorum.

Yaklaşık bir ay önce Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’dan, son olarak da geçen gün TRT’ye demeç veren Milli Eğitim Bakanından öğrendik ki hâlâ tablet ihalesi yapılmamış. Hem de ihale şartlarında resmi olmasa da herkesin dillendirdiği “üretim Türkiye’de yapılsın” şartı var. Her ne kadar sektördeki bütün firmaların ismi geçse de henüz ciddi bir üretici de ortalıkta gözükmüyor. Yorumlara göre yurt içindeki firmalarla yabancı firmalar birlikte bir çatı altında işe girişebilirler. Aslında pasta çok iştah kabartıcı: 4 yıl içerisinde yaklaşık 13 milyon tablet üretilecek. Ama “üretim Türkiye’de yapılsın” şartı pastanın kremasını bozuyor.

Eğer açıklamalara göre düşünürsek: Bu ayı saymazsak beş aylık bir süre içerisinde şirketler uzlaşıp ortaklaşacak, ihale yapılacak, fabrika ayarlanacak (büyük bir ihtimalle Foxconn’un fabrikası kullanılacak), altyapı hazırlanacak, tabletlerin konfigürasyonu belirlenecek (belki de hazır bir model olacak), üretilecek tabletlerin lisanslama işlemi gerçekleştirilecek, üretime geçilecek ve Şubat başında yaklaşık 1.2 milyon öğrenciye dağıtılacak. İşte tam da burada bu işleri az buçuk bilen ve takip eden biri olarak kahkahalarla gülüyorum.

Bilmiyorum ya ben geri zekalıyım ya da bu açıklamaları yapan insanlar bilmeden atıp tutuyorlar. Bir kere tabletlerin Türkiye’de üretilmesi konusu çok ilginç… Bunun iki amacı var: bir Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’yı yüksek göstermek ve az buçuk istihdam yaratmak (ki çok mantıklı), iki seçmenlere “bak bizim ülkede tablet bile üretilebiliyor” demek.

İkinci madde tamamen fos! Çünkü tabletlerin %80’i (üç aşağı beş yukarı) uzak doğu ülkelerinde üretiliyor. Ufacık bir çipi üretmek için bile aylarca yap-boz yapıyorlar… Yani Türkiye’de bir tabletin %70’ini (bakanlardan birinin açıklaması) üretmek için belki 1-2 yıl çok yoğun AR-GE ve altyapı çalışması yapmak gerekir. Büyük olasılıkla Türkiye’de sadece montaj işlemi gerçekleştirilecek. Ya da 1986’da Vestel’in yaptığı gibi üzerine çıkartma yapıştırılacak 🙂 Tabii bu benim düşüncem eğer yapılırsa göreceğiz bakalım…

Bu üretim işini diyelim ki olağan üstü bir şekilde gerçekleştirdiler. İşin birde servis boyutu var… Bu gibi yüksek teknoloji cihazlar, herkesin öngörebileceği gibi çabuk bozulur. Hele de okulda ve 7-18 yaş arası çocukların elinde… Öğretmenleri hiç saymıyorum bile! Sadece ilk yıl, 1.2 milyon tabletin dağıtılacağını düşünürsek bile müthiş bir tablo ortaya çıkıyor. 1.2 milyon tablet için binlerce teknik eleman ve teknik servisin iş başı yapması gerekecek! Şu an Türkiye’deki mevcut bilgisayar servisleri sadece bu tablet işine baksalar yine yetişemezler. Ki bakamazlar çünkü tablet işi bambaşka bir şey! Daha düz notebookları bile birkaç ayda ancak onarabilen servisler, tablet gibi bir teknolojiye nasıl cevap verecek?! Yani işin servis ayağı “gaste” ile desteklenebilecek noktaya bile ulaşamıyor. Ama yetkililerin bir bildikleri var herhalde. Ya okuldaki hademeler sınıftaki lambanın düğmesini düzeltirken arada tabletlere de bi tornavida(!) atacaklar ya da bizim bilmediğimiz bir potansiyel teknik eleman var!

İşin başka bir yönü de şu; öğretmenlerin büyük bir bölümü, daha doğru dürüst bilgisayar kullanmayı bilmiyorlar. Her ne kadar hizmet içi bilgisayar kursları düzenlense de bir öğretmen çocuğu olarak söylüyorum ki hepsi boş iş! Hiçbir işe yaramayan ve üstüne üstlük akılda hiçbir şekilde kalmayacak boş şeylerin öğretildiği kurslar bunlar. Şimdi siz, böyle teknik anlamda yetersiz va çok büyük bir ihtimalle tabletin ne olduğunu bile bilmeyen öğretmenlerin olduğu bir sınıfa tablet dağıtsanız ne olacak! Çoğu öğretmen anlamadığı için öğrencilerin sınıfta tablet kullanmalarına izin vermeyecek. Birçoğu da eminim klasik eski kafa anne portresi çizerek “aman bozulur mozulur neme lazım!” diyerek tabletlerin örümcek ağı bağlamasına izin verecek…

Ha tablet bilgisayarların öğrencilerin konsantrelerini nasıl etkileyeceğini veya tabletlerin kitap okuma alışkanlığını nasıl etkileyebileceği konusuna hiç bulaşmak istemiyorum.

Yani sonuç olarak paldır küldür girilen bir iş oldu bu. Tamamen göz boyama ve biraz da “çılgınlık” içeren bir proje… Ha eğer denildiği gibi ve denildiği tarihte bu işi yapabilirlerse takdir etmekten başka yapılacak bir şey kalmayacak. Ama dediğim gibi bu işler zor işler… Öyle “madem ağzımızdan çıktı hadi yapalım bari” denilecek işler değil.

Ne Yapılmalıydı?

Madem böyle bir topa girildi, yapılacak şey şuydu: Bu sene adam gibi bir ihale yapılacaktı, sene sonuna kadar da içerik hazırlanacaktı, sene sonunda tüm öğretmenlere tabletler dağıtılıp sıkı bir eğitim verilecekti, seneye sene başında da öğrencilere dağıtılacaktı… Bu kadar basitti bu iş! Şu senaryoda bile işin teknik servis boyutu hala boşlukta… Nasıl olacak veya olmalıydı o iş hiçbir fikrim yok. İlk aklıma gelen ithal teknisyen 🙂

Bu işi bizden başka Güney Kore de yapıyor. Ne hikmetse proje zamanlaması ve atılacak adımlar bile aynı! Tabi arada çok ufak bir fark var: Güney Kore’de zaten tablet üretim var ve de internet altyapısı bakımından dünya birincisi! Biz ise bilgisayar ürettiğini söyleyen bir-iki montajcı fabrikası olan ve 8Mbps’i bile daha doğru dürüst veremeyen bir ülke olarak her yıl internet istatistiklerinin yayınlandığı raporlarda rezil olmaya devam ediyoruz.

Etiketler:

Paylaş:

Utku Sakallıoğlu, 1990 yılının bir Mayıs günü Giresun’da hayata geldi. Doğumu esnasında ilk dakikalarda beynine yeterli oksijen gitmemesi nedeniyle Beyin Felci olarak da bilinen Cerebral Palsy‘li olarak hayata tutunmuştur.  >>

Buralardayım
Kategoriler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir