Teknolojinin hüküm sürdüğü kişisel blog

Phorm ve Serdar Kuzuloğlu vakası

Konuya “Her şey uzayda bir bulut kümesiyle başladı” gibi bir giriş yapmayacağım. Yazının fazla uzamasını istemediğim için kısa kısa geçip (uzun uzun yazacaktım fakat kimsenin okuyacağını sanmıyorum) konunun özüne ve yazıyı yazma amacıma geleceğim.

Özetler:

  • Phorm adlı bir “reklam motoru” ya da “reklam sağlayıcısı” bir şirket var.
  • Çalışma mantığı şu şekilde: Sizin internet üzerinde hangi sitelere girdiğinizi, hangi kelimeleri arattığınızı analiz ederek, sizi ilgilendiren reklamları karşınıza çıkarıyor. (Örneğin siz 1 saat boyunca çeşitli sitelerde modem araştırması yaptınız. Daha sonra da bir haber sitesine girdiniz. Hop! Haber sitesindeki reklam alanında birden modem ilanı belirir!)
  • Bu şirket Temmuz ayında TTnet ile anlaşarak isteyen kullanıcılara (ki burada ciddi iddialar var) bu “hizmeti” gezinti.com adı altında vermeye başladı.
  • Bu şirketin geçmişi epeyce bir karanlık. Bir önceki maddede de belirttiğim gibi hali hazırda da hakkında hem etik açıdan hem de veri gizliliği açısından çok ciddi iddialar var.
  • Şirketin TTnet ile işbirliğine gitmesinden sonra bir çok kişi ve kuruluştan tepki aldı. Hatta halkı bilgilendirmek amacıyla en’Phorm’asyon.org kuruldu.
  • Sonra geçen gün (16 Ekim 2012) Serdar Kuzuloğlu Radikal gazetesinde Phorm hakkında (yazı gazeteye sığmadığı için blogunda) bir yazı kaleme aldı. Yazıda Phorm’un karanlık geçmişi, Türkiye’de şu anda nasıl çalıştığı gibi birçok konu başlığı altında ayrıntılı bilgiler var.
  • Yazının yayınlanmasıyla birlikte internet üzerinde neredeyse bir linç kampanyası başladı diyebilirim. İnteraktif sözlüklerden tutun, çeşitli bloglarda, Twitter’da, Fromspring’de, Facebook’ta birçok seviyesiz ve bana göre paranoyak bir bakış açısıyla Serdar Kuzuloğlu yerden yere vuruldu.

Dediğim gibi yazı yayınlandıktan sonra büyük bir tepki gördü. Eleştirenlerin büyük bir çoğunluğu Serdar Kuzuloğlu’nun Phorm’u aklamaya çalıştığı, haklı göstererek bir nevi halkla ilişkiler yüzüne büründüğü türünden serzenişlerde bulundu. Hatta Kuzuloğlu’nun Phorm’dan bu iş için para aldığı bile iddia edildi.

Konu hakkındaki görüşüm

Önce ana konuyla ilgili görüşümü belirteyim. Bir kere bu konu yeni bir konu değil. Yıllardır başta Google olmak üzere bir çok büyük kuruluş benzer yöntemlerle kullanıcılarının bilgilerini haksız ve “habersiz” bir biçimde elde ederek kullanıyor. En basit örnekle Gmail kullanıyorsanız belki dikkatinizi çekmiştir. Reklam alanında görünen reklamlar genellikle size gelen mail içeriğine uygun veya benzer bir şekilde olur. Örneğin siz bir arkadaşınızla mailleşerek giyeceğiniz gelinlik hakkında sohbet ediyorsanız, reklam kısmında hemen bir gelinlikçi reklamı belirir. Hatta Google Mart ayında yürürlüğe koyduğu kullanıcı sözleşmesindeki bazı maddeler, aynen yukarıdaki gibi sizinle ilgili çeşitli bilgileri toplayarak ilerde size karşı kullanmak amacı taşıyordu. O zamanlarda da ciddi tartışmalar yaşanmış, Google resmen “beğenmeyen kullanmasın” diyerek restini koymuştu.

Hakeza aynı şeyleri hali hazırda Facebook da yapmakta. Ama burada ciddi bir fark var. Google ve Facebook’u kullanıp kullanmamak sizin elinizde. Yani zorunda değilsiniz. Phorm’da ise işler biraz farklı. Phorm’un çalıştığı yer TTnet’in sunucuları yani bir nevi Türkiye’nin internetinin ana musluğu. Yani sizin bu işten kurtulma şansınız yok. Tabii ki kağıt üzerinde böyle bir şey yok. Şirket ve TTnet, “kesinlikle kullanıcı istemedikçe böyle bir hizmet devre dışı” diyor. Fakat iddia edilenlere göre Phorm’un -ya da gezinti.com– hiçbir anlaşmasını kabul etmemiş kişiler dahi sırf TTnet’li oldukları için bu reklam motoruna dahil olduklarını ifade ediyorlar.

İkinci bir konu ve bence en iğrenci, gezinti.com‘a girdiğinizde (hatta yine iddialara göre durduk yere TTnet sizi bu sayfaya yönlendiriyormuş) siteden ayrılırken size bir sayfa gösterilerek “Bu sayfayı terk ederseniz, kullanıcı sözleşmesini kabul etmiş sayılacaksınız. Lütfen istemiyorsanız -ilgilenmiyorum-‘a tıklayınız” diyerek -bence- kullanıcıları çirkin bir tuzağa düşürüyormuş. Bu arada hep -miş’li, -muş’lu konuşuyorum, çünkü TTnet’li olmadığım için ne böyle bir durumla karşılaştım ne de gezinti.com‘a girebiliyorum (neden giremediğimi anlayamasam da). Dolayısıyla bizzat görmedim.

Dediğim gibi Google’ın veya diğerlerinin yaptığı şeylerden kaçmak mümkün. Ama bu sistem biraz “kirli”. Aslında bu konuda benim şahsi görüşlerime birebir uyan bir paragraf, enphormasyon.org‘da geçiyor:

Internet trafiğini izlemek telefon dinlemekten çok daha zordur. Çünkü telefon konuşmaları belli iki nokta arasında yapılmaktadır. İnternet trafiği ise ağ üzerinde hareket eden küçük veri parçacıkları (paket) ile gerçekleşmektedir. Paketler asıl olarak iki kısımdan oluşur: Birinci kısımda adres bilgisi, ikinci kısımda ise içerik (örneğin, haber sitesinde bir fotoğrafın küçük bir parçası) yer alır. Paketler değişik yollardan hedefe gidebilir, birleşme hedefte yapılır. Geleneksel İnternet ortamında ağdaki düğümler (ya da servis sağlayıcılar) sadece paketlerin adres bilgilerini okurlar, içerikle ilgilenmezler (buna net tarafsızlığı/net neutrality denir). Bu, postaya verilen bir mektubun postane tarafından sadece zarfın üzerinin okunarak hedefteki adrese iletilmesine benzemektedir. Derin veri analizi sistemleri ise sadece adresi değil, aynı zamanda içeriği de okurlar. Bu durum da bize gönderilen her zarfın postane tarafından açılıp okunmasına benzer… Nasıl ki alıcısına ulaşmadan önce zarfı açıp içine bakmak mahremiyet ihlali olarak tescillenmiş bir suçsa, DPI kullanılarak veri paketinin içeriğine bakılması da aslında suçtur. World Wide Web’in(www) geliştiricisi Tim Berners-Lee her türlü derin veri analizi sistemine şiddetle karşı çıkmaktadır: “Eğer kullandığım ISS Phorm gibi bir DPI sistemini içeriyorsa hemen başka bir ISS’e geçerim”.

Bence de alıntıda bahsedilen net tarafsızlığı ile çelişen bir uygulama ile karşı karşıyayız. Sistemin ana kaynağından beslenen, dolayısıyla isteseniz de istemeseniz de bir şekilde sisteme dahil olduğunuz bir yapı var ortada. DPI (Deep Packet Inspection) ile çalıştığı için zaten en baştan sakat bir uygulama. Bu konu hakkındaki görüşlerine tamamen katıldığım için EkşiSözlüğün kurucusu ssg’nin ilgili entry‘sini okumanızı tavsiye ederim.

Ayrıca bu yazıyı bitirdikten sonra tesadüfen denk geldiğim SetsTuran’ın bu konu hakkındaki yazısını da okumanızı isterim.

Zaten bu şirket önce Amerika’dan, daha sonra İngiltere’den, daha da sonra Güney Kore’den benzer suçlamalar ve soruşturmalarla “kovulmuş”, kirli bir şirket.

Asıl konuya geri dönelim

Aslında bu yazıyı yazma amacım konunun içeriği değildi. Onun için konunun benim için önemli olan kısmına geleyim. Yazının başında da dediğim gibi Kuzuloğlu’nun o yazıyı yazmasıyla birlikte, yazıya inanılmaz eleştiriler geldi. Beni okurken en fazla şaşırtanı da Sosyalmedya.co‘da sitenin sahibi de olan Fatih Güner’in konu hakkında yazdığı yazı oldu. Hani TV’de birini izlerken yaptığı şey yüzünden onun yerine siz utanırsınız ya aynen öyle oldu yazıyı okurken. Yazı baştan aşağı bayağılık kokan, resmen sokak ağzıyla yazılan, iğrenç görsellerle bezeli bir yazı. Okumanızı hem isterim çünkü ibretlik, hem de istemem çünkü gerçekten iğrenç bir üslup. Kendi okurlarından bile tepkiler alınca yazıyı (gerçi çok az nokta düzeltilmiş) ve özellikle de kullandıkları bir görseli değiştirdiler ama hâlâ yazı temel olarak aynı duruyor. Yazıyı okuduğumda böyle bir durumun yaşanacağını tahmin ettiğim için yazının orijinini saklamıştım, iyi ki de yazıyı saklamışım.

Bu görüntü Sosyalmedya.co sitesinden alınmıştır.

Sosyalmedya.co’da yayınlanan bu yazıdan sonra haklı olarak oklar Fatih Güner’e ve siteye döndü. Yazının altındaki yorumlardan da anlaşılacağı gibi okuyanların birçoğu yazının biçimini eleştirdi. Bunlardan biri de PCnet dergisinin genel yayın yönetmeni Erdal Kaplanseren idi. Twitter’dan tepki gösteren Kaplanseren sayesinde öğrendim ki bu Sosyalmedya.co’nun ilk vukuatı da değilmiş:

Neyse onu da geçtim. Sözlüklere bakalım neler yazmışlar dedim. Benzer üslupla yazılan ve birçoğu apaçık iftiradan öteye gitmeyen entryler okudum. En güzellerinden biri de mealen şöyleydi: “Bu adam zaten devlet televizyonunda program yapıyor, ne bekliyordunuz ki?”

Sadet

İnternet ekipler amiri olarak tanınan Serdar Kuzuloğlu’nu yıllardır her mecrada zevkle takip ederim. Blog’unda dile getirdiği ve özellikle de internet ve “interneti yönetmek” hakkında yazdığı yazıların %95’inin altına imzamı atarım. İlgili yazısının başlığını gördüğüm an, olayların bu noktaya kadar geleceğini tahmin ettim. Çünkü bu tip konular Türkiye’de her zaman sorunlu olmuştur. Daha geçen gün Hürriyet gazetesinden İsmet Berkan GDO’lu ürünler hakkında yakınlarda çıkan “GDO’lu ürünlerin kanser yaptığı kanıtlandı” şeklinde haberleştirilen ‘deneyin temellerinin aslında pekte sağlam olmadığı’ şeklinde kaleme aldığı yazıyla aynı tepkilere maruz kaldı. Twitter üzerinden yemediği hakaret kalmadı.

Serdar Kuzuloğlu’nun Phorm hakkındaki yazdığı yazıyı okuyup da Serdar Kuzuloğlu’nu, “Phorm’u övüyor” şeklinde suçlayanları anlamakta güçlük çekiyorum. Birincisi yazının başındaki Phorm’un kısa tarihi ve yazının sonundaki “kişisel görüşüm” kısmı hariç, yazıda da belirtildiği gibi şirketle yapılan görüşmeden hareketle yazılmış. İkincisi “kişisel görüşüm” kısmında açıkça hiçbir zaman sisteme dahil olmayacağını da belirtmiş.

Yazının bazı noktaları yanlış anlaşılmaya müsait bile olsa (özellikle son cümle) bu, yazarın şirketi övdüğü, ya da sistemin çalışma mantığıyla ilgili hiçbir çekincesinin olmadığı anlamına gelmez. Ha gelse bile, yani bu sistemi savunsa bile -ki Türkiye’de bile savunucuları var- bu kadar acımasızca eleştirilmesine gerekçe gösterilemez. Zaten öyle olduğu an eski yazdıklarından ötürü kendisi ile çelişir.

Son olarak Serdar Kuzuloğlu’nun yazıya gelen eleştirilere karşı yazdığı fromspring cevabını okumakta fayda var diye düşünüyorum.

Toplum olarak kafamızda “kaka”, “cıs” olarak konumlandırdığımız şeyler hakkında birileri -doğru ya da yanlış- olumlu, hadi onu da geçtim tarafsız bir görüş bildirdiğinde bunu kabul edemiyoruz. İçimize sindiremiyoruz. Aynı şey siyasette de böyle. Beğenmediğimiz, hayat felsefemize uyman kişiler ya da kuruluşlar, ne kadar iyi bir iş de yapsa mutlaka arkasında bir şeyler arıyoruz. Hatta işin kötü yanı arkasından bir şeylerin çıkmasını içten içe istiyoruz. Bunun sebebini geçmişte yaşanan tecrübelere bağlamak işin kolayına kaçmak gibi geliyor bana…

Etiketler:

Paylaş:

Utku Sakallıoğlu, 1990 yılının bir Mayıs günü Giresun’da hayata geldi. Doğumu esnasında ilk dakikalarda beynine yeterli oksijen gitmemesi nedeniyle Beyin Felci olarak da bilinen Cerebral Palsy‘li olarak hayata tutunmuştur.  >>

Buralardayım
Kategoriler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir