Teknolojinin hüküm sürdüğü kişisel blog

Facebook öldü, yaşasın Twitter! mı?

Bu aralar herkesin dillendirmeye başladığı, benim de düşündükçe her seferinde biraz daha boyutlandırdığım bir konu bu. 2-3 hafta önce Facebook profilime göz atarken “kafama elma düşmesi” sonucu fark ettim ki ben artık Facebook kullanmıyorum. Profilim baştan aşağı Twitter eklentisinden gelen tweetlerle dolu. Bir kaç video ve karikatür paylaşımını saymazsak (bunun da nedeni Twitter’da video paylaşmayı sevmiyor olmam) cidden de en az bir-bir buçuk aydır hiç durum güncellemesi ya da başka bir gönderi yok. Ama buna rağmen eğer bilgisayarım açıksa Facebook’um da açık! Sonra 2-3 arkadaşımla da aynı durumu muhabbet ederken dile getirmemizle kafamın içinde, başlıktaki soru doğdu.Aslında Facebook’tan bizi bu kadar kopartan şey Facebook’un bozulması ya da artık paylaşımların kalitesinin düşmesi falan değil (en azından kendim için). Sebep şu ki Twitter ihtiyaçları daha iyi karşılıyor… Yazıyı fazla uzatmamak ve derdimin kolayca anlaşılabilmesini istediğim için Twitter’ın neden daha öne geçtiğini madde madde anlatmak istiyorum.

  1. Mobilite. Her ne kadar benim gibi hayatı evde geçen biri için bu gerekçe geçerli olmasa da mobilite çok hızlı bir şekilde artıyor. Artık herkesin elindeki telefonda Wi-Fi var. Wi-Fi noktalarının da artık her yerde olmasıyla birlikte erişebilirlik fazlasıyla arttı. Wi-Fi haricinde GSM operatörlerinin de artık çok ucuza internet paketleri satmaya başlaması da bu maddeyi en önemli maddelerden biri haline getiriyor.
  2. Facebook = fotoğraf, Twitter = durum güncellemesi. Yandaki denklem çevremde neredeyse tamamen uygulanıyor artık. Facebook’ta durum güncellemesi yapan yok gibi. Yapanlar da Twitter’ı henüz kavrayamamış ya da henüz kendini o kadar kalabalık bir ortamın içine atmayı istemeyenler. Facebook, çevremden gördüğüm kadarıyla artık sadece web albümü olarak kullanılıyor.
  3. Kulaktan kulağa. Her yeni doğan teknolojide (aslında bunu sadece teknolojiyle sınırlamamak lazım hayatın her alanında yeni olan her şey böyledir) olduğu gibi Twitter da su halkaları gibi hiç durmadan büyüyor. Arkadaş, arkadaştan görüyor, televizyon izleyen adam, televizyonda görüp merak ediyor derken yaygınlaşırken yaygınlaşıyor. Bir sene önce “ya mutlaka siz de kullanın çok güzel” dediğimde burun kıvıran arkadaşlarımın hepsi şimdi benden çok kullanıyor 😀 Tabii birde her ne kadar üstünden bir-bir buçuk yıl kadar geçmiş olsa da Twitter’ın Türkçeleşmesini de bu süreci epey hızlandırdı.
  4. Önce duyma isteği. İnternetin bu kadar yaygınlaşmasıyla birlikte internet kullanıcısı okuyucu olmaktan çıkıp, “yazar” olmaya başladı (ki bu döneme Web 2.0 deniyor). Bununla birlikte görüldü ki en hızlı haber veren medya aracı olan televizyon, aslında hiçte öyle değilmiş! (bkz: Uluder olayı)  Twitter bu kadar yaygınlaşmadan (hatta belkide ‘Trending Topic’de Türkiye seçeneği olmadan’a kadar gitsek yeterli) önce bir haberi, önce duyabilmenin tek yolu vardı: EkşiSözlük. EkşiSözlük bizim için adeta bir Trending Topic aracıydı. Popüler başlıklar sayesinde olan bitenden haberdar olurduk. Ama şimdi flaş bir haber EkşiSözlük’te başlık bile olmadan Twitter’da Trending Topic olabiliyor. Bir de -özellikle de gazetecilerin- habercilerin ve siyasetçilerin ana akım medyada kolay kolay işitip, okuyamayacağınız şeyleri Twitter’da paylaşması bu maddeyi güçlendiriyor. Mesela sadece benim Twitter’daki Gazeteci-Haberci listemde 82 tane gazeteci-haberci-muhabir var… Bu maddeyi birinci madde ile birleştirince bazı şeyler de daha net görülebilecektir.
  5. Moda. Her şeyin modası olduğu gibi sosyal medyanın da modası var. Bir zamanlar nasıl ki Facebook hesabı olmayanlar dışlanma yaşıyorsa şimdi aynı durum Twitter için geçerli.
  6. Her şeyden haberdar olma isteği. Belki dördüncü madde ile ilişkili görülebilir ama bence değil. İster adına ‘bilgi toplumu olma’ deyin, isterseniz ‘dedikoduculuk’, herkeste bilgiye müthiş bir açlık var. Günümüzde herkes bir gazeteci mantığıyla hiçbir haberi (haber dediysek sadece siyasi haberler değil tabii ki) atlamak istemiyor.
  7. İnteraktiflik. 90’lı yıllarda bir televizyon programına seyirci olarak katılabilmenin iki alternatifi vardı: Telefon ve Faks. 2000’li senelere gelindiğinde faksın yerini E-mail aldı. 2010’lu yıllara gelindiğinde ise Twitter öne çıktı. Artık canlı olsun olmasın her televizyon programının -hatta dizi karakterlerinin– Twitter adresleri var. Programcılar artık seyircileriyle kontağını Twitter üzerinden kuruyor. Hem iki taraf için de masrafsız hem de hızlı. Facebook üzerindem de bu olay yapılamaz mıydı? Yapılabilirdi tabii ki ama Twitter hem daha akıcı bir ortam hem de nick kullanarak gerçek kimliğinizi gizlemeniz çok daha kolay ve normal.

Yukarıda da özetlediğim gibi pek çok önemli nedenle Facebook’un yavaş yavaş hayatımızdan çıkacağını söylemek (en azından orta vadede) pek de yanlış olmaz. Ha peki bu kadar maddeye rağmen neden hâlâ Facebook ölmedi diye sorarsak, şu maddelerle karşılaşıyoruz:

  1. Hâlâ en kalabalık sosyal ağ.
  2. Fotoğraf albümü oluşturmada ve paylaşmada bir numara.
  3. Oyun (uzatmaya gerek yok :D).
  4. Mesajlaşma hizmetiyle Messenger’ın ve hatta mailin yerini aldı.
  5. Alışkanlık (aslında sırf bu madde üzerine uzun bir yazı döşenebilir).
  6. Twitter’ın hâlâ adam yerine konmaması (hele de ülkemizde).

Yani?

Sonuçta gelmek istediğim yer şurası: Facebook’un suyu ısınıyor. Henüz öldüğünü söylemek yanlış olur. Ama belirli bir doygunluğa ulaştı gibi sanki. Eğer müthiş bir yenilik getirip bizi dumura uğratacak yeni bir şey getirmezse gitti yol hayra alamet değil 😀

Etiketler:

Paylaş:

Utku Sakallıoğlu, 1990 yılının bir Mayıs günü Giresun’da hayata geldi. Doğumu esnasında ilk dakikalarda beynine yeterli oksijen gitmemesi nedeniyle Beyin Felci olarak da bilinen Cerebral Palsy‘li olarak hayata tutunmuştur.  >>

Buralardayım
Kategoriler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir